ANADOLU BİLGELİĞİ:

Yeryüzünde her coğrafya bilgeye yurtluk yapamaz. Bunun bir nedeni; bilge’nin yurdu olmaz, o gerçeğin yolcusudur. O hiçbir coğrafyayla, kültürle, inançla, zamanla sınırlandırılamaz. İnsanlık hazinesidir. Bir diğer nedeni de her coğrafya bilgenin kendini açmasına, yeşermesine uygun iklimi sağlayamaz. Anadolu bilgeliğe, bilgenin özünü, sözünü, ışığını ortaya çıkarabilmesine en uygun iklimi sağlayabilen az sayıdaki coğrafyalardan biri olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak da bilgeliğin tüm renkleri, tatları, kokuları, sesleri, nefesleri, ruhu, bu coğrafyanın dağına, taşına, kültürüne, insanına sinmiştir. Anadolu pek çok uygarlığa, kültüre, inanca ev sahipliği yaptığı gibi, başka kültürlerin bilgelerine de yurt olmuştur. Başka coğrafyalarda doğmuş olsa da pek çok filozofun, bilgenin, yol göstericinin yolu bu coğrafyaya düşmüş, sözü, öğretisi bu kültür içinde hayat bulabilmiştir. Pek çok bilgenin öğretileri, söylemleri, eserleri Anadolu’da hayat bulabilmiş, vücuda gelebilmiştir. Anadolu bilgeliğin bereketli toprağı olmuş, bilgeler de bu bereketi besleyerek Anadolu’yu olgunlaştırmıştır. Bilinen veya isimsiz, Anadolu’yu fiilen yurt edinen ya da sözleriyle, fikirleriyle konuk olan ozanlar, filozoflar, bilgeler bazı zamanlar açık, bazı zamanlar örtülü olarak, eserlerinde birliği, barışı, özgürlüğü, sevgiyi, hoşgörüyü, umudu, insan’ın aslını, değerlerini hatırlatmışlar ve “gelin canlar bir” olalım çağrısı misali beşeri insana, insanı bilince, bilinci gerçeğe, davet etmişlerdir.