Sağlıklı Ekonomi

15,5 dakikalık okuma3093 adet kelime

Sağlıklı bir ekonomi gelişim için tasarlanmalı, büyüme için değil | Kate Raworth

TED 2018

Sürdürülebilir, evrensel ve faydalı bir ekonomi nasıl olmalı? “Bir simit gibi …”, diyor Oxford Üniversitesi’nden Kate Raworth. Kendisi bu parlak ve uyandırıcı konuşmasında, insanların yaşamın en önemli unsurlarını ıskaladığı ülkeleri nasıl bu kuyudan çıkarabileceğimizi ve gezegenin ekolojik sınırları içinde çalışacak üreten ve bölüşen ekonomileri nasıl yaratabileceğimizi açıklıyor.

Bu konuşma resmi bir TED konferansında yapılmıştır ve ilgili sayfada TED editörlerinde paylaşılmıştır.

KONUŞMACI HAKKINDA
Kate Raworth – Aykırı Ekonomist
Kate Raworth ekonominin 21. Yüzyıla uygun hale getirilmesi konusunda çok istekli bir ekonomist

Kate Raworth, Ted2018

Sağlıklı bir ekonomi gelişim için tasarlanmalı, büyüme için değil.

Türkçe transkript:

00:10

Bir bebeği emeklemeyi öğrenirken izlediniz mi? Ebeveylerin bildiği üzere bu süreç heyecan verici. Önce yerde kıvranırlar, genellikle geriye doğru ama sonra kendilerini ileriye itip ayağa kalkarlar, sonra biz de alkışlarız. Bu basit ileriye ve yukarıya olan hareket, biz insanların bildiği en basit ilerleme yönü. 

00:35

Evrim hikâyemizde de bunun yeri var. Avare dolaşan atalarımızdan sonunda ayağa kalkan Homo erectusa, sonra evrimin ortasında yer alan ve nedense hep erkek olarak resmedilen Homo sapiense. 

00:49

Bu yüzden ekonomik ilerlemenin de tıpkı evrim gibi sürekli yükselen bir büyüme çizgisine sahip olacağına inanmaya hazırız. Fakat artık tekrar düşünüp ilerlemenin şeklini yeniden çizme zamanı. Çünkü günümüzde bizi refaha ulaştırmasalar bile sürekli büyüme ihtiyacı duyan ekonomiler var. Bize lazım olan ise, özellikle en gelişmiş ülkelerde, büyüsün veya büyümesin, bizi zenginleştirecek ekonomiler. Kulağa biraz ciddiyetsiz gelen bu kelime, içinde ciddi bir zihniyet değişikliği barındırıyor. İnsanlık olarak bu yüzyılda birlikte zenginleşmek istiyorsak bence bu değişikliğe gitmemiz şart. 

01:36

Peki bu büyüme takıntısı nereden geliyor? Gayri safi yurtiçi hasıla, bir ekonomide bir yıl içinde satılan mal ve hizmetlerin toplam maliyeti anlamına gelir. 1930’larda çıkmış bu kavram, çok kısa sürede politika geliştirmenin temel hedefi hâline gelmiştir. O kadar ki bugün bile en gelişmiş ülkelerde, hükûmetler ekonomik sorunlarının çözümünün, daha fazla büyüme olduğuna inanırlar. 

02:01

Bunun duruma nasıl gelindiğinin en iyi cevabını 1960 tarihli klasik eserinde W.W. Rostow veriyor. Bu kitabı çok severim. İlk baskısından bende var. “İktisadî Gelişmenin Merhaleleri: Komünist Olmayan Bir Manifesto.” 

02:18

(Kahkahalar) 

02:20

Nasıl da politika kokuyor değil mi? 

02:23

Rostow’a göre tüm ekonomilerin beş büyüme aşamasından geçmesi gerekir: İlki, teknolojisi, kurumları ve zihniyetiyle sınırlı milli hasılası olan geleneksel toplum aşaması. Sonra kalkış için ön hazırlık aşaması gelir: Bankacılık sektörü başlar, işler makineleşir ve millî onurumuz adına veya çocuklarımız daha iyi yaşasın diye büyümenin şart olduğuna dair inanç yerleşir. Daha sonra kalkış: Finans kurumları bileşik faiz kullanmaya başlar ve büyüme normal bir koşul hâline gelir. Dördüncü olgunlaşmaya geçiş aşamasında, doğal kaynaklarınız ne olursa olsun dilediğiniz sektörü kurabilirsiniz. Son olarak beşinci ve son aşama: Yüksek kitle tüketimi çağı. İnsanların dilediği tüketici ürününü alabildiği çağ, Bisikletler ve dikiş makineleri gibi… Hatırlarsanız, 1960 zamanı böyleydi. 

03:15

Bu hikâyenin içinde saklı olan uçak metaforunu anlamışsınızdır. Ama bu uçak diğerlerine benzemez çünkü bu uçağın asla iniş izni yoktur. Rostow bizi kitlesel tüketim akımının gün batımında uçup durmaya mahkum etti. Rostow bunun farkındaydı. Kitabında şöyle söylüyor: “Sonra tarihin bize yalnızca kesitler sunduğu o noktanın ötesinde şu soru gelir: Reel gelir artışı cazibesini yitirdiğinde ne yapacağız?” Rostow kendisi bu soruyu hiç cevaplamadı. Nedenine gelirsek… Sene 1960’tı. %5’lik büyüme vaadiyle seçimlere katılan başkan adayı John F. Kennedy’nin danışmanıydı. Yani Rostow’un görevi, nasıl veya ne zaman iniş izni alınıp alınamayacağını sorgulamaksızın uçağı havada tutmaktı. 

04:13

Bu yüzden biz de 50 yılı aşkın süredir kitlesel tüketim çılgınlığının gün batımına uçup duruyoruz. Ekonomilerimiz sonu gelmeyen bir büyüme beklentisi, talebi ve dayanağı içinde. Finansal, siyasi ve sosyal olarak büyümeye bağımlıyız. Finansal olarak bağımlıyız çünkü bugünkü mali sistem en yüksek parasal getiri oranını yakalamak, halka açık firmalar üzerinde sürekli baskı kurmak ve satışları, pazar payını ve karlılığı büyütmek üzerine kurulu ve bankalar faiziyle geri ödenmek üzere borçlandırma aracı olarak para üretiyor. Politik olarak büyümeye bağımlıyız çünkü politikacılar vergileri artırmadan vergi gelirini artırmak istiyor ve büyüyen GSYİH bunun için garanti yol olarak görülüyor. Hiçbir politikacı G-20 aile fotoğrafındaki yerini kaybetmek istemiyor. 

05:03

(Kahkahalar) 

05:05

Eğer diğer ekonomiler büyümeyi sürdürürken birininki büyümeyi durdurursa hemen onların yerini bir sonraki yükselen güç merkezi alacaktır. Sosyal olarak büyüme bağımlısı olmamızın sebebi yüz yıllık bir tüketim propagandası, Sigmund Freud’un yeğeni Edward Bernays tarafından inanılmaz şekilde başlatılan bir süreç. Bernays, daha fazla şey satın aldıkça kendimizi değiştirdiğimize ikna olursak Freud’un psikoterapisinin çok karlı bir satın alma terapisine dönüşebileceğini keşfetmiştir. 

05:38

Bu bağımlılıkların hiçbiri aşılamaz değil, ancak şu an dikkat ettiğimizden çok daha fazla dikkat etmemiz gerekir. Çünkü artık geldiğimiz nokta bunu gerektirir. Global GSYİH 1950’ye kıyasla 10 kat artmış durumda ve bu artış milyarlarca insanı zenginleştirirken global ekonomi inanılmaz şekilde bölündü. Gelirin zenginlere giden büyük kısmı, bugün global ekonominin sadece %1’ini temsil eder. Ayrıca ekonomi artık çok fazla dejenere hâle geldi. Dengesi son derece hassas olan ve hayatlarımızın bağlı olduğu gezegenimizin hızla dengesini bozuyor. Politikacılar bunun farkında ve yeni büyüme hedefleri öneriyorlar. Seçenekler: kapsayıcı yeşil büyüme, akıllı büyüme, dirençli büyüme, dengeli büyüme. Büyümek istediğiniz sürece dilediğiniz modeli seçebilirsiniz. 

06:32

Ama bence artık çok daha büyük bir gayeyi seçme vakti çünkü insanlığın 21. yüzyıl sınavı çok açık: Bu olağanüstü, eşsiz, yaşayan gezegende bizim ve doğanın geri kalanının zenginleşebilmesi adına tüm insanların ihtiyaçlarını karşılamak. 

06:53

Bu gayeye erişme başarısını parayla ölçemezsiniz. Bize bir gösterge tablosu lazım. Ben oturup böyle bir tablo oluşturmaya çalıştığımda kulağa tuhaf gelebilir fakat ortaya çıkan resim tıpkı bir donata benziyordu. Biliyorum, tuhaf ama size bu donatı göstermeme izin verin. Nihayetinde donat modeli bizim için iyi olabilir. İnsanlığın kaynak kullanımının ortadan yayıldığını düşünün. Ortadaki boş kısım, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı alan. Bu insanlar, düzgün ve elverişli bir yaşam için herkesin ihtiyaç duyduğu yemek, sağlık, eğitim, politik görüş ve evden yoksun. Herkesi bu delikten kurtarıp yeşil donatın içine yerleştirmek istiyoruz. Ancak, bu önemli bir ancak, toplu kaynak kullanımımızın dış halkayı, ekolojik tavanı geçmesine izin veremeyiz, çünkü bu olağanüstü gezegene o kadar çok baskı yapıyoruz ki onun dengesini bozmaya başlıyoruz. İklimleri bozuyoruz, okyanusları asitle dolduruyoruz, ozon tabakasını deliyoruz, son 11.000 yıldır dünyada insanlara çok cömert davranan yaşamı destekleyen sistemlerin gezegensel sınırlarının dışına itiyoruz kendimizi, 

08:10

yani gezegenin imkânları dahilinde herkesin ihtiyaçlarını karşılama iki taraflı zorluğu yeni bir ilerleme şekline davetiye çıkarıyor. Sürekli yükselen bu büyüme çizgisi yerini insanlık için en etkili noktaya bırakıyor. Zeminle tavan arasında dinamik denge içinde zenginleşen insanlar. Bu şekli çizdiğimde birçok eski kültürde refahın sembolünün aynen bu dinamik dengeyi yansıttığını fark edince çok şaşırmıştım. Örneğin Maori Takarangi Taocu Ying Yang, Budizmde sonsuz düğüm, Keltlerde ikili sarmal sembolü. 

08:45

Peki bu dinamik dengeyi 21. yüzyılda bulabilir miyiz? Bu kilit bir soru, çünkü bu kırmızı kamaların gösterdiği gibi şu anda dengeli olmaktan çok uzağız. Aynı anda hem yetersiziz hem de aşırıyız. Deliğe bakın, dünyada milyonlarca hatta milyarlarca insanın hâlâ en temel ihtiyaçlarını karşılayamadığını görebilirsiniz. Buna rağmen gezegensel sınırların en az 4 tanesini ihlal etmiş durumdayız, iklimsel bozulma ve ekosistemsel çökmenin geri döndürülemez etkilerini yaşama riskiyle karşı karşıyayız. İnsanlığın ve gezegenimizin mevcut durumu böyle. 21. yüzyıl insanları olarak bizim selfie’miz işte bu. 

09:29

Önceki yüzyıldan hiçbir ekonomist bu resmi görmedi. Öyleyse neden hâlâ onların teorilerinin sorunlarımızı çözeceğine inanıyoruz? Kendi fikirlerimizi üretmeliyiz çünkü bu tabloya şahit olan ilk nesiliz. Belki de bu durumu tersine çevirme şansı olan son nesil. 20. yüzyıl ekonomistlerine göre büyüme eşitsizlik yaratırsa yeniden bölüştürmeye gerek yok çünkü daha çok büyüme işleri dengeleyecektir. Büyüme çevre kirliliğine neden olursa düzenlemelere gerek yok çünkü daha çok büyüme durumu çözecektir. 

09:58

Fakat görünen o ki çözmüyor ve çözmeyecek. Bu yetersizlik ve aşırılık durumunun birlikte üstesinden gelecek ekonomiler yaratmalıyız. Yenileyici ve bölüştürücü yapıda ekonomilere ihtiyacımız var. Bize dejeneratif endüstriler miras kaldı. Dünyadan malzemeleri alıp istediğimiz her şeyi üretiyoruz, bunları bir süre hatta genellikle sadece bir kez kullanıp atıyoruz ve bu da bizi gezegenin sınırlarının ötesine itiyor. Artık etraftaki okları büküp yaşayan dünyayla birlikte ve bu dünyanın döngüleri içinde işleyen ekonomiler üretmeliyiz. Kaynakların asla tükenmediği, tekrar tekrar kullanıldığı, güneş ışığı ile çalışan ekonomiler. Bir sürecin atığının bir başka süreci beslediği ekonomiler. 

10:41

Bu tür yenileyici tasarımlar her yerde türemekte. Dünyada yüzün üzerinde şehir, Quito, Oslo, Harare ve Hobart örneğin, elektrik enerjisinin %70’ten fazlasını güneş, rüzgar ve dalgalardan elde ediyor. Londra, Glasgow ve Amsterdam ise döngüsel şehir tasarımında başı çekiyor. Bu şehirlerde, kentsel bir sürecin atığı, bir sonraki süreci besleyebiliyor. Tigray, Etiyopya ve Queensland, Avustralya’da çiftçiler ve ormancılar bir zamanlar kıraç olan arazileri canlandırarak onları tekrar yaşamla buluşturuyor. 

11:18

Yapısal olarak yenileyici olmanın yanı sıra, ekonomilerimiz ayrıca bölüştürücü olmalıdır. Aslında elimize bunun için eşsiz fırsat geçti. 20. yüzyılıın merkezileşmiş teknolojileri, kurumları, kümelenmiş mal varlığı, bilgi birikimi ve gücü çok az kişinin elinde. Bu yüzyılda, teknolojilerimizi ve kurumlarımızı, refahı, bilgiyi ve gücü birçok kişiye bölüştürmek üzere tasarlayabiliriz. Fosil yakıt enerjisi ve büyük ölçekli üretimin yerine, yenilenebilir enerji ağları, dijital platformlar ve 3D matbaaya sahibiz. Fikri mülkiyetin 200 yıllık kurumsal kontrolü, aşağıdan yukarı, açık kaynaklı ve eşdüzeyli ortak bilgiye teslim olmaktadır. Hâlâ ortakları için maksimum getiri peşinde koşan kurumlar, çoklu değer formları yaratıp bunları kendi ağlarıyla paylaşmak üzerine kurulu olan toplumsal kurumların karşısında demode kalıyorlar. Günümüz teknolojilerini verimli kullanırsak yapay zekayı, blok zincirini nesnelerin internetini, madde bilimini, eğer bunları bölüştürücü bir amaçla kullanırsak sağlık hizmetleri, eğitim, finansman, enerji, siyasi ifadenin en çok ihtiyaç sahiplerine ulaşıp onları güçlendirmesini sağlarız. Gördüğünüz gibi yenileyici ve bölüştürücü bir tasarım, 21. yy ekonomisi için muazzam fırsatlar doğuruyor. 

12:48

Peki bu durum Rostow’un uçak yolculuğunu nerede bırakır? Kimilerine göre hâlâ sonsuz yeşil büyüme umudu var, kaydileştirme sayesinde, kaynaklar tükense dahi üstel GSYİH büyümesi sonsuza dek sürebilir. Verilere baktığımızda bu bir hayal ürünü. Evet, ekonomilerimizi kaydileştirmemiz gerekli fakat sonu gelmeyen büyüme bağlılığımız kaynak kullanımından veya gezegensel sınırlara güvenle dönmemiz için gerekli olan diğer hiçbir şeyde ayrı düşünelemez. 

13:21

Böyle bir bakış açısının sıra dışı olduğunun farkındayım. Ne de olsa büyüme güzeldir, öyle değil mi? Çocuklarımızın büyümesini, bahçemizin büyümesini isteriz. Doğaya bakın, büyüme harika bir şey, yaşamın sağlıklı kaynağı. Bu bir dönem ama bugün Etiyopya ve Nepal gibi bir çok ekonomi de bu dönemde olabilir. Bu ülkelerde ekonomi yılda yüzde yedi büyüyor. Doğaya tekrar bakın… Çocuğunuzun ayaklarından tutun da Amazon ormanına kadar doğada hiçbir şey sonsuza dek büyümez. Her şey büyür, serpilir ve olgunlaşır, ancak bu şekilde, uzun süre zenginleşebilirler. Bunu zaten biliyoruz. Size bir arkadaşımın doktora gittiğini söylesem ve doktor ona vücudunda tuhaf bir büyüme olduğunu söylemiş olsun. İçgüdüsel olarak sağlıklı, canlı ve sağlam bir sistemde sürekli büyümek isteyen bir yapı olduğunu duyduğumuzda bunu bütünsel sağlığa bir tehdit olarak algılarız. Peki öyleyse, ekonomilerimizin neden tam tersi bir şekilde sonsuza dek başarılı büyüyebileceğine inanmak isteriz? Acil maddi, siyasi ve sosyal yeniliklere ihtiyacımız var. Bizi bu büyüme bağımlılığından kurtarıp donatın sosyal ve ekolojik sınırları dâhilinde zenginleşme ve dengeye odaklanmamızı sağlayacak yenilikler. 

14:50

Eğer bu sınır fikri sizi sınırlandırılmış hissettiriyorsa tekrar düşünün. Çünkü dünyanın en zeki insanları sınırları yaratıcılık kaynağına dönüştürür. Örneğin Mozart ve beş oktavlı piyanosu, Jimi Hendrix ve altı telli gitarı, Serena Williams ve tenis sahaları… Potansiyelimizi açığa çıkaran şey sınırlar. Donatın sınırları da insanlığın sınırsız yaratıcılık, katılım, aidiyet ve anlamla zenginleşme potansiyelini açığa çıkaracaktır. 

15:30

O noktaya varmak için sahip olduğumuz tüm yaratıcılığı ortaya koymalıyız, öyleyse başlayalım! 

15:36

Teşekkür ederim. 

15:37

(Alkışlar) 

Neden dinlemelisiniz?

Kate Raworth diyor ki: “Ben, 21. yüzyılda tüm insanların ihtiyaçlarını gezegenin imkanları dahilinde karşılama konusundaki büyük zorluğun üstesinden gelmek için uygun olacak şekilde kendisini ekonomiyi yeniden yazmaya adamış bir dönek ekonomistim. 20 yıl boyunca geçerliliğini yitirmiş ekonomik teorilerilere dayalı politikalarla mücadele ettikten sonra anladım ki – Zanzibar köylerinden BM genel merkezine ve Oxfam’ın kampanya cephe hatlarına kadar — eğer dünya çapında parlamentolarda, toplantı odalarında ve medyada ekonomik görüşler değişiyorsa, artık okullarda ve üniversitelerde öğretilen temel ekonomik fikirlerin de dönüştürülmesi gerekiyor.

“Doughnut Economics: Seven Ways to Think Like a 21st-Century Economist’i, hayal kırıklığına uğramış ve sanrılar içinde bir ekonomi öğrencisiyken -keşke okuyabilseydim- diyeceğim bir kitap olarak yazdım. Kulağa aptalca gelse de, her şey bir simitle başlıyor (evet, ortasında bir delik olan türden). 21. yüzyılın refahı için bir pusula görevi görerek bizi ekonominin ne olduğunu ve ne için olduğunu, kim olduğumuzu ve başarının neye benzediğini yeniden düşünmeye davet ediyor.”


Why you should listen?

Kate Raworth writes: “I am a renegade economist, dedicated to rewriting economics so that it’s fit for tackling the 21st century’s grand challenge of meeting the needs of all people within the means of the planet. After 20 years of wrestling with policies based on outdated economic theories — via the villages of Zanzibar to the headquarters of the UN and on the campaigning frontlines of Oxfam — I realized that if the economic conversations taking place in parliaments, in boardrooms and in the media worldwide are going to change, then the fundamental economic ideas taught in schools and universities have to be transformed, too.

“I wrote Doughnut Economics: Seven Ways to Think Like a 21st-Century Economist to be the book that I wish I could have read when I was a frustrated and disillusioned economics student myself. And silly though it sounds, it all starts with a doughnut (yes, the kind with a hole in the middle), which acts as a compass for 21st-century prosperity, inviting us to rethink what the economy is, and is for, who we are, and what success looks like.”

Yorum yazabilirsiniz

Yazar hakkında: İnsanlık Üniversitesi

İnsanlık Üniversitesi
Anadolu Manifestosu
Esenlik Ekonomisi